Akdeniz tipi beslenme Türkiye, Yunanistan, İtalya, İspanya gibi Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde yaşayanların edindiği beslenme alışkanlığını içerir. Bu şekilde beslenmeyi alışkanlık edinip hayat tarzı haline getirenlerin yaşama ve kendilerine verdikleri değer de benzerlik gösterir. İyi bir ruh hali ile birleştiğinde bu beslenme anlayışı insanı enerjik, hayattan keyif alan, kendi değerini ve yaşadığı anın kıymetini bilen bilince taşır.
“Akdeniz diyeti” olarak da anılan beslenme tarzı, bu coğrafyanın sunduğu sebzeler ve zeytinyağının temel olarak alındığı bir yeme kültürünü içerir. Aslında daha geniş bir kavramdır ve kuşaktan kuşağa aktarılan bir kültür mirasıdır. Akdeniz tipi beslenmenin temeli kepekli tahıllar, sebze, meyve, deniz ürünleri, fındık, fıstık, ceviz gibi yağlı tohumlar, baklagiller ve elbette zeytinyağıdır. Üzerinden yüzyıllar geçse de kuşaktan kuşağa aktarılan bu tarz beslenme yeniden altın reçete olarak anılıyor. Çünkü endüstriyel tipi beslenmenin yanıltıcı lezzeti ve kolaylığı insanoğluna büyük bedeller çıkartmaya devam ediyor. Yanlış beslenme alışkanlıklarının genlerle ileriki nesillere aktarımı beklenmedik ölümlerle hayatı kısaltıyor. Oysa insanoğlu daha fazla yaşamak istiyor. Pek çok uğursuz olay geçiren dünyamızda halen insanoğlunu öldüren sebeplerin başında kalp-damar rahatsızlıkları geliyor. Ölüm sebepleri kanser ve diyabet şeklinde ilerlerken bütün bunların beslenme ile ilgisi kayıtsız kalınamayacak şekilde ortada duruyor.
Dünyada Akdeniz Tipi beslenmenin büyük savunucularından biri fizyolog Ancel Benjamin Keys’ti. Keys tam 100 yaşına kadar yaşadı. Bu bilgi Keys’in Akdeniz tipi beslenmeyi kendi bedeninde de uyguladığını kanıtlıyor adeta. Ancel Keys, Giritlilerin kalp-damar hastalıklarına bağlı ölüm sıralamasında sonlarda yer aldığını keşfedenlerden olmuştu. 1950’li yıllarda Girit’te yaşam süresinin uzunluğunu dikkate alan Keys, buradaki verileri sözcüklere dökerken zeytinyağına işaret ediyordu: “Giritliler pek az et yiyorlar. Buna karşılık, Tanrım ne kadar çok zeytinyağı! Yemek pişirmekte kullandıkları tek yağ bu. Sofraya koydukları her şeye bundan bol bol döküyorlar” diyerek zeytinyağına dikkat çekti. Keys dışındaki bilim insanlarının yaptığı araştırmalarda da besinlerin çoklu doymamış Omega 3 asidi yönünden zengin olması nedeniyle, vücutta pıhtılardan kaynaklanan risklerin gözle görülür ölçüde azaldığı tespit edildi. Zeytinyağının kalp-damar hastalıklarının önlenmesinde etkili olduğunu kanıtlayan pek çok araştırma bulunuyor. Doğanın bu mucizevi besini kalp-damar hastalıklarına karşı güçlü bir savunma yapıyor. Zeytinyağının bu alandaki önemi göz ardı edilemeyecek kadar kanıtlanmış durumda:
Beslenme tamamen kişiye özel bir durum. Kişinin genetik mirası, beslenme alışkanlıkları, egzersiz tercihleri, yaşam tarzı gibi pek çok değişken bulunuyor. Bütün bunların yanında alkol ve sigaradan uzak duranlar, stresini yönetebilenler, taze sebze, meyve, balık, zeytinyağı ve çiğ kuruyemiş ile kaliteli tahılla beslenenler bir adım öne çıkıyor. Özellikle işlenmemiş gıda tüketimine ağırlık vermek, iyi yağ ve protein kaynakları ile vücudu desteklemek yaşam kalitesini arttırmak için en güçlü başlıklar olarak yaşamımızda yer alıyor. Tüm bunlara bir de yüzyıllar önce Washington Burnap’ın dediği gibi “Yaşamdaki mutluluğun ana şartları: Yapacak bir şey, sevecek biri ve umut edecek bir şey” anlayışını eklersek, sıcakkanımız biraz daha kaynar belki hayata. Belki Akdeniz ruhunu damağında test etmiş ağzımız yine çok konuşup çok gülmeyi hatırlar. Ilık rüzgarı deneyimlemiş tenimiz daha bir canlı, ruhumuz daha bir özgür olur. Yaşam ateşimiz tıpkı bir Akdenizli gibi çakmak çakmakken hayat bize yeni tatlar, yeni heyecanlar sunar. Ne de olsa Akdenizli olmak uçsuz bucaksız enginlikte yaşamın hakkını vermeyi, tadını çıkarmayı getirir.